Posts

Showing posts from February, 2020

Amerika da Türk Fuarı

Türk erkonomisini geliştirmek, ürünleri dünyaya tanıtıp ihraç edilmesini sağlamak ve yatırımcılara fırsat tanımak için Amerika'nın İllinois eyaletinin Chicago şehrinde 10-13 Mart tarihleri arasında düzenlenen bir fuara katılma şansı yakaladım. Devletin desteğini alarak gelen 20 Türk firması, Kuzey  Amerika'nın en buyuk kongre merkezi olan ve 57 yıldır dünyanın her kıtasına ev sahipliği yapan McCormick'teki fuarda ürünlerini yatırımcılara tanıtma fırsatı buldu. Mutfak malzemeleri, plastik eşyalar, hediyelik ürünler sergilenen fuarda, ülkemizde ihracatı arttırmak ve firmaların büyümesine destek sağlamak için devletin sunduğu tasarıda, geçen yıla kadar firma sahiplerinin yaptığı masrafların % 70'i devlet tarafından karşılanırken bu sene teşviği arttırmak için verilen devlet desteği yaklaşık % 80'e kadar çıkarıldı. TC Chicago Baskonsolosumuz Umut Acar da fuarımızı şereflendirerek ülkemizi en güzel şekilde temsil ettiler ve desteklerini bizlerden esirgemediler. Kat...

Yeni Bir İlişkiye Başlarken

Uzun bir dönem yalnız kaldıktan sonra tekrar bir ilişkiye başlamak istiyorsanız önce kendinizle olan iletişiminizi sağlıklı bir hale getirmelisiniz. Birini sevmeden önce kendinizi sevin ve kendinize değer verin. Kendini sevmeyeni kimse sevmez. Kendine saygısı olmayana kimse saygı göstermez. Kendini dinlemeyeni kimse dinlemez. O yüzden oturun önce kendinizle konuşun, kendinize sorular sorun. Ne istiyorum? Hayattan ve bir ilişkiden beklentilerim neler? Gerçekte nasıl biriyim ve nasıl birini istiyorum? Hiç kimseye olmadığı kadar dürüst olun kendinize. Hiç kimseyle yüzleşmediğiniz kadar yüzleşin asıl benliğinizle. Bütün sorulara cevap bulduktan sonra karşınızdakine açık olmaktan asla korkmayın. Eşiniz, sevgiliniz olacak kişiyle açık konuşun. Bu ilişkiden ve karşınızdakinden beklentilerinizi yalın bir dille ifade edin. Özellikle karşınızdaki bir beyse, hanımlar kadar algısı ve duygusal antenleri açık değildir. Beklentilerinizi dolanbaçlı bir yoldan anlatırsanız kavramaları  hızlı ol...

İnsanoğlu Monogam mıdır, Poligam mıdır?

Bu sorunun bir cevabı yok aslında. Kıskançlığın DNA'larımıza işlediği genlerimizle kimse eşinin başkasıyla olmasını istemez ama söz konusu kendimiz olduğumuz zaman, özellikle erkeksek kendimizi vicdanımızda haklı çıkarmak için gerekli bahaneler buluruz. Ozellikle bizim kültürümüzde ki baskın ataerkil toplum çoğu şeye kadınlardan daha fazla hakları olduğunu iddia ediyor. Bu soruyu dahi, insanoğlu değilde kadınlar veya erkekler tek eşli midir? diye sormamı tercih ederlerdi. Bunun sebebi ise erkeklerde testesteron hormonu ağır bastığından cinsel olarak daha fazla dişiye ihtiyaç duyduklarını düşünürler. Bu arada kendi eşlerini ne derece tatmin edip, edemediklerinden haberleri yoktur. Amerikan futbolunda dahi genital bölge koruyucuları ilk defa 1874'te, kaskları ise ilk defa 1974'te kullanmaya başlamışlar. Komik ama erkeklerin kafalarınında önemli birşey olduğunu anlamaları 100 yıllarını almış olduğu tam olarak bu sözlerle yorumlanmıştı. Kadınlarda ise östrojen hormonu ağır...

Sıfıra Sıfır Elde Var Sıfır

Bir olayın, emeğin, onca çabanın,  uğraşın sonunda elde edilebilen hiçbir şeyin olmadığına kanaat getirilen durumlarda kullanır bu deyim. Literatürde, herşey boşa gitti hiçbir şey elde edemedik, diye yapılır tanımı. Ben kendimi -bilmeye başladığımdan- beri kullanmadım. Her olayın sonucunda hep birşeyler kazandığımı gözlemledim. En önemlisi tecrübelerimdi. Biriktirdiklerim, o elde kaldığı söylenen sıfırı bir hiçlik olmaktan çıkarıyordu. Sıfırdan sıfır elde eden tecrübelere sıfırdan daha büyük değerler verilmeliydi. Sadece daha büyük değerler verilmeliydi. Bu sıfırın güçsüzlüğünden ya da bir mana ifade etmediğinden değil, onun  çarptıklarını kendi gibi sıfırladığı için daha büyük değerler verilmeliydi. Sıfırın çok güçlü yok edici bir etkisi var. Bizim ise kaybettiklerimizi sanarak kazandıklarımız, vazgeçtiğimiz anlarda elde ettiklerimiz var. Hepsi sıfırdan daha büyük değerdeler. Güçlü ama yok edici değerden daha güvenilirler. ***  Günlerden bir gün, köylerden bi...

Fedakarlık

Her zaman hayatınıza birşeyler katmakla kazanamazsınız. Bazen hayatınızdan birşeyleri, birilerini çıkarmanız gerekir. Gerçekten kazanmak istiyorsanız fedakarlık sözünü eylemleriyle birlikte çıkarıp atın hayatınızdan. Pişman olacaksınız hemde öyle bir pişman olacaksınız ki başkaları için kendinizden çaldıklarınıza pişman olacaksınız. Yap be insanoğlu! Yaşa! Kendini yaşa!  Sen teksin, bir tanesin. Milyarlarca insan var ama senden başka yok. Neyin hıncını alıyorsun kendinden? Sen ne istiyorsun senden? Bir gün uyanıp dediniz mi kendinize, 'Ben bundan daha fazlasını hakediyorum' diye. Ben dedim. Bu sabah uyandım dedim ki: 'Herşey  bitti, herkes gitti. Sadece sen varsın. Yaşa kendini'. Bir tane hayat şansım var, boyumdan büyük fedakarlıklarım... Sevmeyen birini sevmek, hiç görmeden deniz derya değer vermek, oluk oluk bal ikram ederken yavru kediler gibi miyavlayarak süt beklemek, bir ileri iki geri insanlara koşarak gitmek, çıkarları doğrultusunda yaklaşmalarına izin ...

Nerden Döndüm Türkiye'ye...

Bu bir soru ya da yapmış olduğum eylemin sebeplerini açıklamak için atılmış bir başlık değil. Bu bir pişmanlık, hayıflanma, attığım yanlış adımın sloganı. Ben 2,5 yıldır Amerika da yaşıyordum. Dün Türkiye'ye döndüm daha doğrusu birkaç sebepten ötürü dönmek zorunda kaldım. Biraz isteksiz bir dönüştü bu. Amerika da bulunduğum süre zarfında Türkiye'ye hiç gelmedim. 2,5 yıl deyip geçmeyin. Uzaklaşıyorsunuz, hemde çok. Herşeyden uzaklaşıyorsunuz. Çoğu şeyi unutuyorsunuz. Ne konuşurlardı, nasıl yaşarlardı, nelere önem verirlerdi. Korkarak geldim. Amerika'ya gittiğim anı hatırlamaya çalışıyorum. Bu kadar korkmuş muydum? Herşeyiyle farklı dilini bile bilmediğim bir ülkeye gitmek, kendi ülkeme geri dönmek kadar korkutmuş muydu beni? Türkiye de bir günde şahit olduğum olaylara 2,5 yıldır Amerika da şahit olmadım. Herkes çok gergin, öfkeli, saldırgan, tahammülsüz. Kadınından erkeğine herkes bir şeylerin hıncını birbirinden çıkarırcasına. Kimseyi suçlamak için değil bu sözler. ...

Müzik Aleti Çalmak Zeka Geliştiriyor

Müziğin ruhun gıdası olduğunu hepimiz duymuşuzdur. Bunu birebir hissedenlerimizde var. Bir Dmitri Shostakovich dinlerken bende oluşturduğu huzuru tarif edecek kelimeleri lugatımda bulamıyorum. O müziğin eşsiz tınılarını oluşturan, bunu enstrümanlarla bizlere fısıldayanlara hayran olmuşumdur hep. Lise yıllarımda daha asi olan ruhumla gitar çalmayı öğrenmeye başlamıştım. Pek zorlandığımda söylenemez. O zamanlarda gençlerin dilinde olan en meşhur birkaç parçayı gitarla çalmayı bir iki ay içinde öğrenmiştim. Fakat yaşım biraz daha ilerleyince bana hitap eden müzik aletinin gitar olmadığını anlamak uzun sürmedi. Geçen sene Amerika'da bulunduğum süre zarfında büyük bir Kolejde keman dersleri almaya başladım. Profesyonel bir hocanın, konservatuvar düzeyinde ilerlememi istediği için, aşırı ince eleyip sık dokuması ve beni çok yavaş ilerlemeye itmesi kemana olan şevkimi kırmaya yetti. İlerleyemeyeceğimi, belki başarısız olacağımı düşünerek enstrüman aletini değiştirmeye karar verdim ve ...

Mutlu Eş=Hayat Güzel

Hayatımızı olumlu ya da olumsuz yönde, en çok etkileyen şeylerden biri de muhakkak ikili ilişkilerdir. Farkında mısınız, eşiniz veya sevgiliniz mutlu olduğu kadar mutlusunuz sizde. Amerika da buna 'Happy wife, happy life' derler. Yani mutlu eş, mutlu hayat. Okuldan vakte kalan zamanlarımda part-time çalıştığım bir bar vardı Chicago'da. Hergün aynı yüzleri görürdüm orda. Hiç evlenmemiş Japon asıllı emekli mühendis Al, gençliğinde oyunculuk yapmış daha sonra çekimler sırasında sakatlanıp bir şirkette yönetici pozisyonunda çalışmaya başlamış, uzun saçlı havalı görüntüsünden emekli iş adamı havasına bürünen Dan, asker emeklisi Afrikan - Amerikan olan Dawen, bunlar bizim sürekli misafirlerimizdi. Hergün uğrar bir kaç kadeh birşeyler içer, biraz politika konuşur , biraz da o gün ne yaptıkları hakkında sohbet eder ayrılırlardı. Al ve Dan hiç evlenmemişler, yalnız yaşıyorlardı. Belki bir iki yüz görme, azda olsa muhabbet etmek, konuşma ihtiyaçlarını gidermek ve kısa bir süreliğ...

Erkeklerle Kadınlar Arasındaki Üstünlük Tartışması

Tartışmaya girmeden önce düşünelim. Hangi cinsi üstün kabul ediyor içinde pineklediğimiz toplum? Erkekleri değil mi? Onlar kendilerini öyle kabul ettiği gibi, maalesef kadınlarımızın çoğu da öyle kabul ediyor onları. O erkektir yapar, diyen annelerimiz, anneannelerimiz değil miydi? Neden diye sorulursa verebilirler mi mantıklı bir cevap? Hayır, sadece onlarda öyle duymuş ve inanmışlar, sorgulamadan. Yok mudur binlerce erkeğin küçükken çekilmiş çırılçıplak resimleri? Övünmezler mi erkek oluşlarıyla? Peki küçük kızların var mıdır öyle paylaşılıp göğüs kabartılan çıplak resimleri? Gerine gerine bakın ben kadınım diye? Erkekleri özel yapan şey nedir peki? IQ seviyeleri mi? Son araştırmalara göre, eğitim ve iş hayatında aktifleşen kadınların IQ seviyeleri erkeklerinkinden 5 oranında daha yüksek çıktı. Kadınlar evde otursun biz dışarlarda olalım mantıkları, toplumsal kaosu önlemek, suç oranlarını düşürmek için mi?  Erkekler kadınlara oranla, öldürme, yaralama, cinsel istismar, k...

Leyla'larımızı, Eylül'lerimizi Nasıl Koruyacağız?

İnsan, memelilerden oluşan, iki eli, iki ayağı bulunan, iki ayak üzerinde dik bir biçimde dolaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan, dille, sözle anlaşan en gelişmiş sayılan(!) yaratık. Sözlük tanımı bu. Kullanamadıkları beyinlerinden, çıkarlarına göre düzenlenmiş kurallarından, yanlışlarla dolu doğrularından, kendi hatalarına körken, başka yerlere büyüteçle bakmalarından hiç  söz edilmemiş. Literatürde geçen ikinci manası: Bu türe giren canlı varlık: "Uygarlığı insan insan kurmuştur". Devamını hayvanlar getirirse şaşırmam. Aile hayatında filleri, sadakatte köpekleri, anne babaları tarafından terkedilmiş bir yavru gördüklerinde evlat edinen sincapları, birbirlerini kaybetmemek için yüzerken kuyruklarını birbirine saran deniz atlarını, yumurtalarının içindeyken dahi birbirleriyle iletişim kurmayı başarabilen civcivleri örnek alması gereken insanlar değil mi? Bizi yaratılanların en üstünü sıfatından en aşağı düşüren neydi? Ne zaman geldik biz bu hale? Bir tane bile yavru ...

Narsisizmin Özgüven İle İlişkisi

Bilinenin aksine narsizm değil narsisizmdir. Kakafoni yarattığı için bazı yazarlar narsizm olarak kullanır. Narsisizm terimini ilk defa Avustralyalı Nörolog Sigmund Freud, Narcissus adlı mitolojik bir karakterden etkilenerek kullanmıştır. Hikaye göre Narcissus çok güzel yaratılmış bir insandı. Bir gün göl kenarına su içmek için gidince suda kendi yansımasını gördü ve kendine aşık oldu.  Kendini izlemekten alıkoyamadı ve göl kenarında eriyip gitti. Narcissus'un sonuda narsistlerin muhtemel sonudur. Narsistler kendilerine aşık dünyanın kendi etrafında döndüğünü varsayıp, çıkarları doğrultusunda diğerlerini kullanmaktan kaçınmayan ve bir türlü tatmin olmayan, hikâyelerdeki prens veya prensesleri canlandırdığını sanan, aslında padişah soytarısı olan, trajikomik bir filmin günlük üç kuruş yömye ile çalışan alt kadrolarından oluşurlar. Narsisizm, her söze ben ile başlayanların egolarını tatmin etmek için kendilerini hep ön plana çıkarmaya çalışan, aslında ne kadar yetersiz olduklar...

Liberal miyiz, Faşist mi?

Bireylerin özgür olmasını, ekonomik güçler arasında özgür yarışmasını, devletin bireyler, sınıflar ve uluslar arasındaki ekonomik ilişkilere karışmamasını isteyen siyasal ve ekonomik öğretidir liberalizm. Tüm yetkilerin tek parti ve tek bir kişinin elinde topladığı düzen ise faşizme örnek verilebilir. Peki biz neyiz? Liberal miyiz faşist miyiz? Hem faşist hem liberal olabilir miyiz? Şayet bu bir oksimorondur. Velev ki demokrasiyle yönetilen bir ülkede faşizm söz konusu olabilir mi? Yoksa bu bir maskeli demokrasi mi? Bu ve bunun gibi binlerce soru kemiriyor beynimi. Biri faşist devlet diye haykırırken, diğerinin attığı demokrasi naraları iyice karıştırıyor beni. Eğer biz faşistsek dışarıdaki sömürgeci ve yayılmacı güçler bu ideolojinin gerçekleşmesi için faşizmin ve faşistlerin en büyük destekçisi olmazlar mı? Var olma ve yok etmeye dayalı bir rekabetin arasında sıkışıp kalmaz mıyız? Toplumda aynı tip insanlardan oluşan farklı görüşleri bünyesinde barındırmayan bir grup olsaydık...

Eğlence, Spor, Sağlık ve Zeka Gelişimi... Haydi Dans Edelim

Sıkıcı, monoton geçen hayatımızı yaz aylarında nasıl canlandırabiliriz diye düşündüm. Hem severek, hem eğlenerek yapabileceğim bir spor, bir aktivite bulmalı ve hayatıma bir renk katmalıyım diyerek Hasat Dans Okulunda tango ve salsa danslarına başladım. Daha önce başka bir ülkede kısa bir süreliğine  Foxtrot dansı eğitimi almış bir iki kere de salsa gecesine katılma fırsatı bulmuş, çokta beğenmiştim. Fakat yoğun eğitim ve iş hayatından daha fazla vakit ayırıp gidememiştim. Dans etmek sosyal bir aktiviteden çok daha fazlasıdır. İtalya'da yapılan bir araştırmada kalp yetersizliği olan hastaların, egzersiz olarak dans etmelerinin kalp sağlığı ve solunumlarını diğer sporlara oranla daha sağlıklı hale getirdiği tespit edilmiş. Akademik Koalisyonun paylaşılan bir çalışmasında ise haftalık uygulanan dans programı, kişilerin fiziksel performansını ve enerji seviyelerini geliştirmelerini sağladığını öne sürmüştü. Uluslararası Nörobilim Dergisinde de dans etmek, hafif-orta dereceli...

Bir Balık Olduğunu Hayal Et

Youtube’da izlediğim bir videoda, Japonya’daki restoranların birinde balıkların, tazeliğini kanıtlamak amacıyla canlı canlı temizlenip, pişirilip öyle servis edildiğini gördüm. Balık, müşterinin önündeki tabakta soluk alıp veriyordu. Tabii bir şekilde bunu vahşet olarak yorumladım. Bir süre sonra balıkların acı çekmeye duyarlı bir beyin sistemlerinin olmadığı teziyle ilgili bir yazı okudum. Bu kızgınlığımı ve acıma hissimi azaltmıştı. Gerçekten acı çekmiyorsa bir balığın canlı canlı pişirilip, servis edilmesi ona ne gibi bir zarar verebilir ki? Neticede yaşam ölüm bilincine sahip olacak kadar gelişmiş beyni olmayan bir tür. Peki bizim türümüz neden acı hissediyor? Fiziksel acıyı anlayabiliyoruz; tehlikeden kaçınma, zarar gören organın daha fazla zarar görmesini engelleme gibi. Yani fiziksel acı aslında önlem al sinyalleri veren bir uyarıcı. Peki duygusal acı? Onu neden anlama veya son verme konusunda bu kadar yetersisiz? Öncelikle duygusal acı ya da üzüntü, fiziksel acı gibi ...

Türkiye Bağımsız Bir Ülke mi?

Türkiye demokratik bir ülkeydi. Fakat demokrasi otokrasiye dönüştü. Uzun süredir bütün ipler tek bir kişinin elinde. Devlet dairelerinde çalışan ve çarkları  çeviren bürokratlarımız var ama değil mi? Hiyerarşik düzendeki bürokratların, baştaki yöneticilere göre değil de var olan sisteme ve kurallara uygun olarak çalıştığını söyleyebilir -miyiz ki? Otokratında işi zor.Belli etmemeye çalıştığı bir tükenmişlik sendromu yaşıyor olabilir. Ajan olduğu iddia edildiği için tutuklanan, ardından ev hapsi için şartlı  tahliye olan papaz Andrew Brunson'dan sonra ABD ile gerilen ipler, borsada Türk Lirasının değer kaybetmesi, Türk ekonomisine inen darbeler olayların sıralanışı göz önüne alındığında buhran geçirmemek kaçınılmaz. Bir yandan Türkiye'nin bağımsız bir ülke olduğunu savunurken bir yandan imaj zedelememek için 'korkmadım ki' yi oynamak gerekiyor. Tek ayak üstünde bekleyen cezalı çocuk gibi ne kadar güçlü durulabilir ki? Hangi darbeyle ne kadar baş edilebilir? Ekono...

Hedonik Adaptasyon

İnsanların, iyi ya da kötü yaşamlarındaki herşeyi zamanla sıradan görmeye başlamasına hedonik adaptasyon denir. İnsan herşeye alışır, sözü her türlü değişikliğe uyum sağlama sürecimizin bir sonucu olmalı. Çok istediğimiz bir şeyi elde ettikten bir süre sonra sıradanlaşması, o şeyin değerinin azalmasından değil hedonik adaptasyona uğramamızdan kaynaklanıyor. Bu durum literatürde "hazza uyum" olarak adlandırılır. Hedonik adaptasyonun bir pozitif bir de negatif tarafı vardır. Bir erkeği görürsün ve o güne kadar görmüş olduğun en güzel şey olduğunu düşünürsün. Veya bir kadın, Victoria Secret mankeni gibidir. Onunla birlikte olursan çok mutlu olacağını sanırsın. Fakat birlikte olmaya başladıktan bir süre sonra o hazzı kaybedersin, sıradanlaşır. Sürekli aynı şeye bakmak ve seninle olduğunu bilmek onu sıradan gösterir. Peki tahmin edin sonra ne olur? Güzel yanı ise, en baş edilemez farz ettiğimiz olaylar başımıza geldikten bir süre sonra alışmamız. En sevdiklerimizin kaybına, ...

Şiddet

Bir şeylere kızdığı için şiddet kullanmak eğitimsiz ve ilkel insanların başvurduğu bir yöntemdir. Insanların ne mezunu olduğu önemli değildir. Önemli olan kendini geliştirememiş ve vicdani sorumluluklar edinememiş olmasıdır. Özellikle Anadolu'daki 'el kaldırmayan erkek erkek değildir' yaklaşımı bazı küflü beyinlerde hala mevcut. Bir kısmımızda şiddet gören bir toplumda büyüdüğü için normal algılayarak etrafındakilere de psikolojik ve fiziksel şiddeti defalarca uygulayabilirler. Peki özellikle kadınların muzdarip olduğu bu durumdan kurtulmak için ne yapilabilir? Gelişmiş ülkeleri göz önüne alalım. Bu durumun en az yaşandığı ülkeler arasında caydırıcı cezalarıyla ünlü Amerika var mesela. Karınız, kızınız ya da yabanci kim olduğu onemli değil bir kadına el kaldırıverin orda, bir telefonuyla bileğinize takılan kelepçeler eşliğinde hapis yolunu tutarsınız. Chicago'dayken şahit olduğum bir olaydan bahsetmek istiyorum. Bir Türk abimiz tartışma esnasında eşine bir tokat ...

Kürt Sorunu

Türkiye'de Kürt olmak zordur. Kürt olduğunuzu duyanların aklından hemen terör örgütü destekçisi olup olmadığınız geçer. Sanki belirli bir tipi varmış gibi "Nasıl ya hiç benzemiyorsun" söylemleriyle  karşı karşıya kalabilirsin. Aşırı milliyetçiler tarafından dışlanabilirsin 2. sınıf insan muamelesi görmemek için kimliğini saklamak zorunda kalabilirsin. Dilini kültürünü geliştirmek istediğin zaman bölücülük ve nankörlükle suçlarınabilirsin. Kürt olmak bir sorun olarak algılanalı uzun bir zaman oldu. Cumhuriyetin ilanından bugüne her geçen gün daha da büyüyen bir mesele olarak algılandı. Kürtlük kimi zaman terör sorunu, kimi zaman kimlik meselesi ile değerlendirildi. 1960 askeri darbesi ile Cemal Gürsel'in "Türkçe konuş herkes Türktür" sloganları fitili  tekrar ateşledi. 1970'li yıllarda ise daha çok sağ-sol kavgalarına dönmüştü. PKK hızla büyüdüğü zaman dilimi ise 1987-2002 yılları arasında, 1980 askeri darbesi ve ardından gerçekleşen 9 yıllık sıkıyön...

Kadınlar Kendinizin Farkına Varın

Bir kadınla cenke katılan her erkek yenilme ihtimalindeki yüksek oranı bilir. Aysbergin görünen kısmında yalnızca erkeklerin kas kütle endeksi var. Halbuki zekasını kullanabilen kadınlar bir erkeği yaratılışı itibariyle alabora edebilir. Kadın hakları sloganları ile acıtasyona hiç gerek yok. Güçlü bir kadın defansı ile bütün yaratılmışlara kafa tutabilir. Her ne badire yaşamış olurlarsa olsunlar onlar evrenin en yüğrük yaratılmışlarıdır. Kulağa feminizm sloganları geliyor olabilir ama aslinda değil. Insan hakları dururken kadın hakları savunuculuğu yapmak tam aksine beni irrite ediyor. Bu minvalde ilerlersek Kadınlarla erkekler arasındaki nüansları gereksiz bir şekilde büyütmüş oluruz. Biz kadınlar olarak belirli donelerle bir yolculuğa çıktığımızda abesle iştigal etmeden avangart bir tutum sergileyerek determinist değil de yenilikçi bir metaforla savunmaya geçtiğimiz ve de deklore ettiğimiz mottalarımız bizi bir adım daha ileriye taşıyacaktır. Tarih sahnelerinde şahit olduğumuz ...

Hayatın Anlamı

Hayatın anlamı nedir diye sorulan ama herkes tarafindan farklı yanıtlanan  bir soru vardır. Kalıplaşmış, gereksiz olduğunu düşündüğüm bir soru. Doğrular ve yanlışlar üzerine yapılan tartışmalar gibi. Herkesin hayatına anlam katan, mutluluğuna ve huzurlu yaşamasına sebep olan şeyler farklıdır. Kişilerin kendi doğrularının ve yanlışlarının farklı olduğu gibi. Toplumda çeşitli normlar vardır. Uyulması gereken kurallar, kanunlar, değişmez ve doğru-yanlışlığı sorgulanamaz olgular vardır. Bunlar dışında hayatın anlamı ise sen neye mana yüklüyorsan odur. Kimine göre para, kimine gore aile, evlenip yuva kurma ve üreme, kimi için futbol, kimine göre cinsel tatminlik. İnsanların doğumdan ölüme kadar etkinliği sağlanan olguların tümü, yaşamın ta kendisidir. Bazen çok yüce görünür o anlam, ifade edecek kelime bulamazsın. Bazende bireysel tatminle kişiden kişiye değişmesi diyerek özetleyebilirsin. Belki de bir anlamı yoktur. Biz insanoğulları rast gele geldiğimiz bir hayata, zamanı belir...

Finansal Okuryazarlık

Ne kadar para kazandığınız kadar önemlidir o parayı nasıl kullandığınız; nelere harcadığınız, nasıl birikim yaptığınız. Paranızı doğru değerlendirmeniz gerekir.  Bu noktada finansal okuryazarlık giriyor devreye. Ne derler bilirsiniz "Parasını yöneten hayatını yönetir."  Bunun içinse yapmamız gerekenlerin başında bir gelir gider tablosu hazırlamak gelir. Bu tabloyu hazırlarken gerçekten ihtiyaçlarımızı bir kenara koyarak, ihtiyaç duyduğumuzu sandığımız bazı şeylerden tasarruf etmemiz gerektiğine dair farkındalık yaratmalıyız. 10 saniye kuralına uyarak almayı düşündüğümüz ürünün gerçekten bir ihtiyaç olup olmadığını kavramaya çalışmalıyız. Bu bağlamda hareket edersek elimizde gerçekçi birikimler reel getiri kavramı ile oluşacaktır. Böylelikle ev araba için peşinat biriktirebilir, yatırım yapmak için çok sayıda olan yatırım araçlarından birinden faydalanabiliriz. Finansal okuryazarlık kendi geleceğimiz ve ülkemizin geleceği için çok önemli bir konudur okullara seçmeli ders o...

Paranoya

Paranoid kişilik bozukluğu yani paranoya herkesten ve her şeyden şüphelenmektir. Inançların patolojik halidir. Mevcut düşüncelerin hatalı olduğuna dair kesin kanıtlar olduğu halde, paranoya sahibi kişinin olay ve olgulardan gerçekliği olmayan anlamlar çıkarmasına denir. Bu da gerçeği test etmesinde bozukluğa sebebiyet verir.  Gariptir ki bu işlevsellikteki bozulma kıskançlıkla ilgiliyse sadece partneri etkilenir. İş hayatı, sosyal ilişkileri bozulmaz. Kıskançlık ve kuşkuculuk onların içlerine kemiren kurtlarıdır. Peki paranoyaya sebep veren durumlar nelerdir? Düşük benlik algısı, özgüven eksikliği, yaşamış olduğu travmalar, sosyal izolasyon, vitamin eksikliği alkol ve madde, beyin lezyonları kısacası biyolojik, sosyolojik ve nörolojik nedenleri olabilir. Ben paranoyayı septisizme benzetiyorum. Paranoyakları ise her şeyden kuşkulanan septik filozoflara. Septikler, ilke olarak şüphelenen bir felsefi anlayışa sahiptirler. Fakat onlar bilgi, varlık ve değerin var olduğundan şüphey...

Hayaller-Hayatlar

Yalanlara ihtiyacımız olduğu için yaratmış olabilir mi Tanrı? Bugünlerde bunu sorgulamaya başladım. Uzun süredir kimseye güvenmediğim için kandırılma payım çok düşüktü. İçine düştüğüm boşluktan mı ne birden kendimi bir hayalin içinde buldum. Çok güzeldi. Sahip olamadığım, imkansız değil fakat kolay kolay sahip olamayacağım bir dünyaya davet edildim. Hemen de o dünya benimmiş ve ben zaten bunu hak ediyormuşum gibi bodoslama atladım içine. Sunulan her şeyi kabul ettim. Vaat edilenleri öyle benimsedim ki sanki artık onlarsız yaşayamazmışım gibi geldi. Fakat Rüyam kısa sürdü. Bir masalın içinde çekildiğimi anladım. Anladım ama bu kısa zaman zarfında o kadar çok alışmıştım ki hayallerimin dünyasında yaşamaya, kandırılmaya devam etmek istedim. Evet bilerek isteyerek kendi rızamla daha fazla kandırılmak istedim. Akıllı ve fazla uyanık olmanın sıkıcılığı ne fark ettim. Bana yalan söylemeye devam eder misin, yalanların beni çok mutlu ediyor demek istedim. Sadece doğrularla yaşıyor olsaydı...

Fırat Nehri

Bu gece aşka içtik Şirince'nin en güzel şaraplarından biri olan karadut şarabıyla. Bazen hiç gelmez dediğiniz şeyler gelir başınıza. Deli dolu bir insan olduğunuzu varsayalım. Kendinizle de dahil olmak üzere hayattaki her şeyle, herkesle dalga geçersiniz. Biraz da hoş, çevrenizde imrenilerek bakılan, arzu edilen bir bireysinizdir. Hayatta yaşamadım dediğiniz çok az şey kalmıştır. Sevmiş, sevilmiş, tutkulu sevişmiş, aşkı yaşamış maneviyata doymuş, gezmiş, her türlü insanla tanışmışsınızdır. Sonra birini görürsünüz. Hatta görmezde hayal edersiniz. Bir de resmini çizersiniz. Gözleri ile gülen birini şekillendirirsiniz. Kalın dudaklı, inci gibi dizilen dişleri, hatta gamze bile kondurursunuz ona. Sonra o resme masal yazarsınız. Yazdığınız masalı öyle bir okumaya başlarsınız ki adeta kendinizi anlatıyorsunuzdur onun hayatında. Onun hayatının masalını okudukça her köşede kendinizi görüyorsunuzdur. Her sokakta kendinizle karşılaşıyorsunuzdur. Çizdiğiniz o resme tekrar bakarsınız. İç...

Yirmi Beş Bin Üç Yüz On İki

Büyüdüm ben. Bugün büyüdüm kocaman bir kız oldum. Bayramın 3. günü sabah saatlerinde hafızamdan asla silinmeyecek bir fotoğraf çekti beynim. Bir fotoğrafla büyüdüm ben. Daha çok küçükken kaybettiğim annemi uzun yıllardır misafir etmedim rüyalarımda ta ki dün geceye kadar. Yatıyordu mezarında. Kulağıma bir şeyler fısıldadı soğuk toprağından bir tutam savurarak. Gözümü açtım garip bir sis bulutu kapladı ruhumu. Yıllardır bana uğramayan annem teşrif etmişti sonunda. Hayret. Uyandım. Babam rahatsızdı bir süredir. Eşini aradım başkası açtı. Tek bir hamlede, bir şeylerin hıncını alırcasına, düşmanca, avını bekleyen sinsi bir kurt edasıyla hiç acımadan iki kelimelik bir cümle kurup kapattı telefonu suratıma: 'Baban öldü'. Ilk şokun etkisi geçince,dün akşam ziyaretine gittiğim hastane odasının yolunu tuttum. Koridorda akrabalarımız vardı. O telefondaki iğrenç ve yüzsüz kadın sesine inanmamıştım. Birine babam nerde diye sordum odasında dedi. Biraz rahatladım. Bir diğeri iğne yap...

Hitler ve Olmadığı İddia Edilen Yahudi Soykırımı

Siz de tarihi okurken benim gibi acabalarla okuyanlardan mısınız? Bence öyle olmalısınız. Tarihi güçlüler yazar. Neyi ne kadar öğrenmenizi istiyorlarsa o kadar aksettirirler. Şu sıralar dikkat ediyorum da eline kağıt kalem alan herkes tarih yazmaya başlamış. Hal böyle olunca okuduğum öğrendiğim hiçbir şey beni tatmin etmemeye başladı. Bu da benim için başlı başına bir problem oldu. En son okuduğum bir kitapta yazar,sözde Yahudi soykırımının olmadığını iddia etmiş. Yaşanan şey Siyonizmin liderlerinin bir oyunu olduğunu dile getirmiş. İsrail devletinin kurulma aşamasında (1917-1948) Yahudilerden İsrail'e yeterli destek ve göç olmamasından dolayı Siyonistler tarafından kurulan bir düzmece olduğundan bahsetmiş. Sözde, Siyonistler Yahudi karşıtı Adolf Hitler'e destek vererek Yahudileri İsrail'e göç etmeye zorlamış. Katledilen Yahudi sayısı 4-6 milyon değil de 150 bin ile sınırlıymış. Yahudi soykırımı var diyenlere soruyor yazar, o kadar ceset nerede? Hangi fırın, kaç saat ç...

Ne Olmak İstersin?

Her insan ayrı bir dünyadır. Onları anlamadığımızda insafsızca yargılamamızın sebebi beynimizin sadece birkaç konu üzerinde kilitli kalmış olmasıdır. Etrafınıza şöyle bir bakın. Gerçekten ne görüyorsunuz? Herkes nefret saçmıyor mu? Sanki biri diğerinin tadını kaçırmak enerjisini düşürmek için çabalıyor. Mutsuz insan dolu etrafımız. Mutsuz ve öfkeli. Onlar da vebalı gibi kendi mutsuzluğunu diğerlerine bulaştırmak için üstümüze öfke kusuyorlar. Sadece bunun için açılmış sosyal hesaplar bile var, 'Seni öfkelendireceğim' gibi. İçinde bulunduğumuz ekonomik buhran, işsizlik, bunlar maddi yönü bir de manevi tarafı var. Hakaret ve şiddetle geçmiş çocukluk, etnik kökeninden dolayı ötelenmek, sosyal adaletsizlik... Biliyorum zor ama sen değiş ki dünyan değşsin, dünyamız değişsin. Bu böyle olmamalı. Tek bir kez yaşama hakkın var böyle gitmemeli, ömrün böyle bitmemeli. Hepimiz ayrı bir dünyayız. Zaten zor olan hayatımızı daha da zorlaştırmamalı, algılarımızı açıp etrafa ve kendimize ka...

Ne İle Yaşamalıyız?

Bir tanrı olduğundan mı yoksa bir tanrıya olan ihtiyaçtan mı var ya da var olduğunu tahayyül ediyoruz? Farkında mısınız biz sürekli dinleniyoruz var olup olmadığını bile bilmediğimiz tanrılardan dinleniyoruz. Sahip oldukları şeyleri bize sağlamaları için insanlardan dinleniyoruz. Dürüstlük dinleniyoruz. Bazılarının sadece kan pompalamak için varolan kalplerinden sevgi dinleniyoruz. İnsanoğlu neden bu denli muhtaç? Hemen hemen herkes hayatında bir kurtarıcı bekliyor. Kimi içinde bulunduğu duruma çare, kimi yoksulluğuna çare olabilecek bir sebep, kimmi yalnızlığa yoldaş olabilecek bir kalp, kimi cinsel ihtiyaçlarını giderebileceği bir partner... zaten insanlar birbirlerinin kalplerine dokunmadan önce bedenlerine dokunmuyorlar mı? Dünya yaşanılması da anlamlandırılması da çok zor bir yer. İnançlarınızı sıklıkla sorguladığımız, kendimizi ya da birilerine kızdığımız, hakkımız olmayan şeyler de hak talep ettiğimiz bir meydan burası. Herkesin ihanet ettiği, aşkın bile intihara meyledi...

Zamanını Etkili Yönet

Zamanı etkili bir şekilde yönetebilmek hayatımız  için elzemdir. Zaman yönetimi yaparken amacımız işimiz kadar hayatımızı yönetmek olmalıdır. Hayatını yönetebilen insanlar spor, kişisel gelişim, sosyalleşme ve hobilerine yeterince vakit ayırabiliyorlar. Zamanını yönetemeyen insanlarda ise bir takım sendromlar meydana geliyor. Panikleme başlıyor. Bu bir süre sonra kaygı bozukluğuna sebep oluyor. Bir takım rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor. Zamanını etkili bir şekilde yönetemeyen insanlar yine bir süre sonra yapacakları ama askıya aldıkları işleri hiç yapmamaya başlıyorlar. Öyle bir yapmamaya başlıyorlar ki erteleme hastalığının etkisiyle tükenmişlik sendromuna ilk adımlarını atıyorlar. Erteleme hastalığının daha ileri boyutu ise Prefrontel Cortex dedigimiz rahatsızlık. Siz bunu basit bir unutkanlık olarak düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Örneğin buzdolabının kapısını açıyorsunuz ve buraya niye geldiginizi, içinden ne alacağınızı unuttuğunuzu düşünüp tekrar kapatıyorsun...

Moena: İtaya da ki Köyümüz

II. Viyana kuşatmasından sonra yeniçeri  Balaban Hasan bazı sebeplerden ötürü İtalya'nın Moena köyünde yaşamaya başlar. Bir müddet sonra da evlenir. Fakat bir türlü oranın kültürüne alışamaz. Hala bir yeniçeri gibi giyinir. Bıyıklarını kesmez. Türk  töreleriyle yaşamaya devam eder. Oranın yerel halkı ona El-Turco ismini verir. Bir gün köye Duca'nın askerleri gelir. İnsafsızca davranırlar. Yüksek mevlalarda vergi alır ve köyü yağmalarlar. Bizim yeniçeri bu durumu kabullenemez. Köylüyü ayaklanmaya teşvik eder. Onlara savaş dersleri verir. Ok atmayı, kılıç kullanmayı, savaşla ilgili bildiği her şeyi öğretir. Duca'nın askerleri tekrar geldiğinde pısırık bir köy halkıyla değil güçlü bir ordu ile karşılaşır. İstediklerini alamadan geri dönerler. Yeniçeri artık o köyün lideri olmuştur. Onu ataları olarak sayan köy halkı kahramanlarının ismi ile anmaya başlar köylerini,  La-Turco... Her yıl temmuz ayında Türk Festivali düzenlenir. Şölende bütün kadınlar başörtüsü ve şalv...

Bugün Senin Bayramın

29 Ekim 1923 Pazartesi günü... Nüfus 13 milyondu. 40 bin köy vardı. Her dört köyün üçünde okul yoktu. Market yoktu. Cami yoktu. İnsanlar hastalıktan kırılıyordu. Dünyaya gelen her iki bebekten biri ölüyordu. İnsan ömrü ortalaması kısaydı. Kırkını görenler şanslı sayılırdı. 13 milyon için sadece üç yüz doktor vardı. Erkeklerin sadece % 7'si okuma yazma biliyordu. Memleket bilimden, ilimden çok uzaktı. Kadın insan değildi. Eğitim hakkı yoktu. Meslek edinme hakkı yoktu. Boşanma hakkı yoktu. Kocası boşarsa bu sefer velayet hakkı yoktu. Miras kalan mallar üzerinde bile hüküm verme hakkı yoktu. Seçme ve seçilme hakkı yoktu. Çalışma hakkı yoktu. Çalışsa bile eşit işe eşit ücret hakkı yoktu. Gebeliği önleme hakkı yoktu. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Bu ülkeye yeniden hayat vermek gerekiyordu. Ve o gün... Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti ilan etti. Mucizelere inanır mısınız? Cumhuriyet devrimi bir mucizeydi. Türk Milleti! Üzerindeki sorumluluğun farkında ...

Her Şeye Rağmen Ermeniler Bizim Kardeşimizdir

ABD temsilciler Meclisi Türkiye aleyhinde bir karar aldı ve ezici çoğunlukla 405'e karşı 11 oyla Ermeni soykırımını kabul etti. Şimdi cevabını zaten bildiğimiz soru şu: Bizi Alman Nazisiyle, o insan kasaplarıyla aynı kefeye koymaya çalışan Amerika'nın asıl amacı ne? 24 Nisan 1915: Devlet techir kararı aldı. Gelin önce biraz daha geriye, bu kararın sebebine gidelim. Osmanlı İmparatorluğu can çekiştiği son dönemlerde dış güçlerin iyice hedefi haline gelmişti. Bu güçler de zaten can çekişen Osmanlı'nın nefesini kesmesine sebep olsun diye Ermenileri kullandı. Fakat Osmanlı'yı parçalama fikri ve Ermeni terör örgütlerinin sebep olduğu şey sadece trajediydi. Oysa biz Türküyle, Kürdüyle, Rumuyla, Ermenisiyle yaşayan çok uluslu bir devlettik. Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermenileri kontrol altına alan dış güçler o güne kadar olmayan bir şeyin hayaliyle kandırdılar onları. Bir Ermeni devletiyle... Ermeni isyanları çıkmaya başladı. O kadar ki Osmanlı padişahı II. ...

Neden Filleri İnsanlardan Çok Severim?

Yaşama süreleri ortalama 50-70 yıl arasında olan bir filin dünyasını tanımlayan ilk şey ailedir. Aile hayatına öyle sıkı bağlarla bağlanmışlardır ki, kendilerini zar zor hayatta tutabilen bir dünyada yaşasalar da birbirlerinden kopamazlar. Ailenin reisi, insanlarda ki ataerkil topluma rağmen kadın olduğu gibi fillerde de  dişilerdir. Onlar da insanlar gibi kendi dillerince konuşarak anlaşırlar. Selamlaşmak ve başka aileleri ayırt etmek için ses çıkarırlar ve bu seslerle birbirlerini tanırlar. Sese ve kokuya karşı aşırı duyarlıdırlar. Hafızaları çok kuvvetli olan filler içgüdüsel olarak insanların beden dillerini anlayabilirler. Karada yaşayan en büyük hayvanlardan olan filler oldukça duygusal, akıllı ve sevimlidir. Aynı zamanda yavaş, kararlı ve çok uysal hayvanlardır. İnsanlar dışında çeneleri olan tek memeli  bu hayvanlar merhametli ve yardımseverdir. En zeki hayvan türleri arasinda yer alırlar. Doğal yollarla ölürlerse bu durumu daha sakin karşılayabiliyorlar ama ...

Neydi 10 Kasım?

Kulaktan kulağa yayılan bir dramın öyküsüdür 10 Kasım. Eyvah sonumuz geldi diyenlerin ağılarının arşa ulaştığı bir gündür 10 Kasım. Kimsesiz kalan bir milletin sessiz çığlık ve hıçkırıklarıyla dolu olduğu bir gündür 10 Kasım. Başka türlü bir şeydi o. Ona beslenen sevginin, tutkunun adıydı vatana bağlılık.  "Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında durmadan ilerlemelidir" diyen o adam, gidişiyle bizi en zor ve güç durumda bıraktı. Onunla hürriyetimize kavuştuğumuz o adam, zihinlerimizin akça pakça olmasını sağlayan o adam, Türk olup da Türkiye topraklarında yaşayıp da onu sevmeyen birine rastlanılmadığı bir zamanda yaşayan o adamdı bizi en büyük güçlükle sınayan.. gidişiyle... "Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilir" diye teselli eden sözlerin, öğütlerin kaldı arkanda.  Senden bir tane daha gelse ya. Türk milleti yetim, Türk milleti Öksüz, Türk milleti sensiz Kaldı...

Turistik Doğu Expresi

Yaşamımda en çok keyif aldığım yolculuk Ankara'dan Kars'a giden bir tren ile başladı. Turistik doğu ekspresi normal doğu ekspresinden biraz daha farklı. Yataklı ve iki kişilik odalardan oluşuyor. Odasında büyük bir masası ve el yıkamak için lavabosu var. Ücreti de buna göre değişiyor tabi. Rahat ve bence konforlu. 30 saat süren bu tren yolculuğu beni hiç yormadı. Gayet rahat uyudum. Vagon sıcaktı. Pencereyi açtığım bile oldu. Trende bir restoran var yemekleri de pek fena değil. Tuvaletleri küçük ama temiz. Çocukları ile bu geziye katılan o kadar çok aile vardı ki şaşırdım. en çok da bebekli gezi severlere. Onların da bir sıkıntı yaşadıklarını sanmıyorum. Herkes halinden memnun görünüyordu. Tren tam bir turistik gezi için ayarlanmış. 29 durağı olan bu tren Ankara'dan Kars'a giderken İliç, Erzincan ve Erzurum da yaklaşık 3 saatlik molalar veriyor. Etrafı gezebilir, oranın meşhur lezzetli yemeklerini tadabilirsiniz. Bu yolculuk esnasında trenin geçtiği güzergahta ki gü...

Noel ve Yılbaşı

Nedir bizim kutladığımız bu gavur adetleri yahu? Noel nedir, yılbaşı neden kutlanır, kimlerden miras bunlar bize? Her kim ki o gece kutlama niyetiyle evine bir avuç çerez alır cehennemdeki yerini hazır bulur. Neyse vaaz bitti konumuza dönelim. Çağlar öncesi, miladdan da önce yeryüzünün dörtte üçüne hakim olan Romalılarda Pagan mezhebi vardı. Bu mezhep Mithra’sın doğum günü olan her 25 Aralıkta kutlama yapardı. Mithra da Hz. İsa gibi babasız, bakire bir anneden(!) dünyaya gelmiş dini bir külttür. Hz. İsa’nın doğum gününü bilmeyen Hristiyanlarda Mithra’nın doğum günü olan 25 Aralıkta sözde Hz. İsa’nın doğum günüymüş gibi sayarak christması yani noeli kutlarlar. 4. Yüzyılda kilise kabullenmiştir bu uydurma doğum gününü. Böylelikle Hristiyanlar çok tanrılı olan Roma imparatorluğundan esinlenme yaparak kendilerine kutlayacak bir şey bulmuşlardır. Çam ağacı geleneği de Paganlardan. Noel baba hikayesi ise İskandinav masallarından. Kışın dahi yemyeşil ve diri olan çam ağaçları Paganlarda...

Erkeklerden Cevap

Bir önceki yazımda genellemelere yer verdim evet. Fakat göz ardı edilmemeli ki ben yine siz erkeklerden aldığım cevaplarla genellemelerde bulundum. Sizden aldığım cevaplar beni biraz yükseltmiş ve daha acımasız yorumlara sevk etmiş olabilir. 20'de 1'lik kısmında yaşadığına inandığım sevdiğim bir arkadaşımın, dostumun bana cevaben yazdığı düşüncelerini paylaşacağım sizinle: Öncelikle kalıplaşmış haliyle "sex objesi" olarak görülmek sadece kadınların başına gelen bir durum değil. Üstelik bir insanın böyle görülmek için sanılanın aksine muhteşem bir vücuda, karşı konulmaz bir çekiciliğe sahip olmasına gerek yok. Çünkü merak uyandırmak ve farklı olmak, bilinen bütün doğal seleksiyon yatkınlıklarından daha cezbedicidir. Yine sanılanın aksine bunun güzel fırsatlar yaratan bir durum olduğunu söyleyemem ama "aptal erkek aklımla" bir kadının benden beklentilerini az çok anlayabiliyorum. Bir kadının benimle sevişmek istemesi sorun değil asıl sorun sonrası. Bu sade...

Erkeklerin Gözünden Erkekler

Erkekleri yine erkeklerin gözünden görmek istedim. 20 Türk erkeğine sordum. Bir kız kardeşiniz olduğunu hayal edin. Kız kardeşinizin hayatına biri girdi. Bir erkekle birlikte olmaya başladı. Ona ne öğtlersiniz? Ona erkekleri nasıl anlatırsınız? Aldığım cevaplar beni dehşete düşürdü. Erkekleri tanımıyor değildim. Tabiki de tanıyordum. En azından bir erkek olarak babamı tanıdım, abim vardı önümde en güzel örnek. Amcalarım, arkadaşlarım, birlikteliklerim... Birçok ülkenin insanıyla tanışma fırsatı buldum. Çinli iş adamı bir arkadaşım vardı Bill Lee. Hayatımda tanıdığım en dürüst insandı. O bir erkekti. Sevgilisinden uzakta Japon bir arkadaşım vardı Kazuma. Gördüğüm en sadık erkekti. Amerika da genel itibariyle gördüğüm, tanıma fırsatı bulduğum Amerikalı erkeklerin ise çok açık ve net olduğunu gözlemledim. Ne istiyorlarsa, senden beklentilerine dair ne varsa ilk üç dakika içinde belli etmekten çekinmezlerdi. Kore dizileri izleyip ağzını ayran budalası gibi açan Kore erkek hayranı kızl...

Kanal İstanbul Soruları

İstanbul boğazı Karadeniz ve Marmarayı birbirine bağlayan su yoludur. Karadenize kıyısı olan ülkeler Akdenize geçmek için bu yolu kullanıyorlar. Peki yine Marmarayla Karadenizi birbirine bağlayan ikinci bir su yolu gerçekten gerekli mi? Hemde bu yapay bir yol olacak. Kanal İstanbul'u açmak istemelerinin sebebi İstanbul boğazındaki yoğunluğun kazalara ve kayıplara yol açmasıymış. Gerçekten İstanbul boğazı o kadar işlek bir boğaz mı? Son yıllarda ortalama 40 bin gemi geçiyor. Bu oranda yıldan yıla düşüyor. Üstelik İstanbul boğazı ücretsiz. Kanal İstanbul ücretli olacak. Kim bedava boğazı bırakıp ücretli kanaldan geçmek isteyecek sizce? Kanal İstanbul projesini cinayet projesi diye tanımlayan Ekrem İmamoğlu'nun haklı sebepleri yok mu? Bir birey olarak haklı sebepleri yok mu? Bunu, bari bunu siyaset meselesi haline getirmeyelim. İstanbulumuz ve ülkemiz, milletimiz için en iyisi neyse detaylı olarak mantık süzgecinden geçirip onun kararını verip ona destek çıkalım. Şu kişi A pa...

TOGG Yerli Otomobil

Yıl 1961. Türkiye' nin ilk yerli otomobili Devrimi, 23 Türk mühendisi Eskişehir de, modeli tamamen kendilerine ait olarak 130 gün içinde yapar. Otomobilin halka sunulacağı gün iletişimdeki aksaklık ve bilgilendirmedeki eksiklik yüzünden araçlara benzin konulmaz. Bundan haberi olmayan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel otomobili halka tanıtmak için direksiyonun başına geçer. 100 metre gider ve otomobil durur. Böylece Türkiye de otomobil yapılamaz diyenlere gün doğar. Yerel basın bile öyle dalga geçer ki harcanan onca paranın boşa gittiğiyle ilgili manşetler atılır. Manipülasyon gerçekleşmiştir. Sonra arabalara benzin tedarik edilip yollar kat edilir ama kimse ilgilenmez. Bir daha da Türkiye de Devrim arabalarının konusu açılmaz. Yani TOGG denenen il yerli otomobil değil. Kendimiz edip kendimiz bulduğumuz böyle bir yerli otomobil geçmişimiz var bizim. Türk halkı özgüveni eksik, kendi kendini beğenmeyen, birşeyler üretebileceğine inanmayan, yersiz eleştirilerle şevk kıran bir toplumdur. ...

Plastik Atık İthalatı

Türkiye'deki plastik üretiminin yarısı Avrupa ülkelerinden ithal ediliyor. Son yıllarda ise bu ithalatın 5 kat arttığı söyleniyor. Peki ama neden? Türkiye'deki evsel atığın plastik atıklardan ayrıştırılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının daha ciddi çalışmalar yapmasını ihtiyacımız var. Çünkü Türkiye'nin kullandığı plastiklerin sadece %40 - %50 oranında geri dönüşümü sağlanıyor. Biz de böylece çöp ithalatına başlıyoruz. Poşetlerin paralı olması bu ithalatı ne kadar etkiledi bilmiyorum. O da bir önlemdi fakat yetersiz. Dünyada en çok plastik ithalatı yapan ülkelerden biridir Türkiye. Bu durumdan kurtulmak için bazı önlemler almalıyız. Gelişmiş ülkeleri göz önünde bulunduralım. Amerika'da her sokak başında 2 çöp konteynerı bulunurdu. Biri evsel atıklar için biri geri dönüşüm için kullanılacak plastik, kağıt, cam gibi maddeler içindi. Siz bir evsel atığı geri dönüşüme  karıştırın hele alacağınız para cezalarından sonra geri dönüşüm kutusuna pirinç tanesi bile at...

Narsisistik, Antisosyal ve Paranoid Kişilik Bozukluğu Olan Trump'ın Sonraki Hamlesi Ne Olacak?

Kasım Süleymani'ye yapılan suikasttan sonra İran'ın verdiği cevapla birlikte gözlerimiz Trump'ın Twitter'ın da. Kasım Süleymani İran'ın çok sevdiği cesur bir komutanıydı. 1998'den bu yana İran'ın ülke dışındaki askeri istihbari operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü'nün komutanlığını yürütüyordu. Trump son yıllarda Süleymani'nin  başında bulunduğu Kudüs Gücü'nün teröre destek verdiğini iddia ediyordu. Sonra da Süleymani  için infaz emri verdi. İran'da karşı atağa geçerek yanı başında olan Irak'taki iki Amerikan askeri üssünü vurduktan sonra 80 Amerikan askerinin öldüğünü açıkladı. İran orantılı karşılık verdiğini ve bunun bir devrim niteliğinde olduğunu, Süleymani'nin elini kesenlere böyle bacağını keserek cevap verileceğini söyledi. Tehditlerine de devam ediyor. Amerika'nın karşı atağı halinde daha önceden belirledikleri 100 yere saldırı düzenleyeceklerini vurguladılar. Binlerce, milyonlarca insanın öldürüldüğü, daha çok siv...

Libya-Doğu Akdeniz-Girit

1951 yılında bağımsızlık kazanan Libya’da, 1969 yılında Kaddafi yaptığı darbeyle iktidara gelmiştir. 42 sene hüküm sürmeyi başaran Kaddafi 2011 yılında muhalif güçler tarafından vurularak  öldürülmüştü. Kaddafi bizim zor gün dostumuzdu. 1974 Kıbrıs harekatında ABD’nin bize ambargo uyguladığı sırada kimse yanımızda durmazken Kaddafi elindeki silahları ve diğer bütün imkanlarını Türkiye’nin kullanımına sunmuştu. Son anlarında yanında bulunan korumalarının söylemlerine göre Kaddafi Türkiye’den umduğu desteği göremediği için Recep Tayyip Erdoğan’ın ona ihanet ettiği izlenimine kapılmış. Ben  o dönemde Erdoğan’ın Kaddafi’ye destek vereceğini düşünüyordum. Nitekim yaptığı çıkışlar da böyle düşünmeme sebep olmuştu. “NATO’nun ne işi var Libya’da” çıkışını dün gibi hatırlıyorum. Ondan kısa bir süre sonra Kaddafi karşıtlarının yanına geçtiğini de... Türkiye bugün de Ulusal mutabakat Hükümeti’nin yanında. Çünkü bu hükümetle yapılan Doğu Akdeniz anlaşması Türkiye’ye ciddi menfaat sa...